OW Debug - Notice
Message: Trying to access array offset on value of type null
File: /home/romarekl/public_html/sosyallift.com/ow_plugins/privacy/classes/event_handler.php
Line: 62
OW Debug - Notice
Message: Trying to access array offset on value of type null
File: /home/romarekl/public_html/sosyallift.com/ow_plugins/privacy/classes/event_handler.php
Line: 62
PKK’ya Muhalif Kürt Hareketleri ve Kürt Şahsiyetleri Üzerine Blogla...
Loading...
 
tr

PKK’ya Muhalif Kürt Hareketlerive Kürt Şahsiyetleri Üzerine

Bu yazı üzerinden hedeflenen, PKK’yı müdafaa etmek değildir; Zira Komünist Zemin’de bu eksenli yayınlamış yazıları okuyan herkes, PKK’yı nasıl değerlendirdiğimizi pekâlâ görebilir.

Bu yazı üzerinden hedeflenen, PKK’nın temsil ettiği hareketin ulusal bir hareket olup olmadığını da tartışmak değildir; Zira bu meseleyi de geçmiş sayılarımızda yeterince tartışmıştık.

Bu yazı üzerinden esas olarak hedeflenen, PKK’ya muhalif grup ve şahsiyetlerin dayandıkları ‘politik’ zemin ve ‘ahlak’tır.

PKK’nın 12 Eylül 1980 Öncesi ve Sonrasına Kısa Bir Bakış

Bilindiği gibi 1980 öncesi süreçte, Kürt coğrafyasının en antipatik hareketi, o zamanlar daha çok ‘Apocular’ olarak anılan PKK idi. O koşullarda PKK’ya nazaran oldukça kitlesel Kürt hareketleri mevcuttu. Bu hareketle hem oldukça köklü, hem de kitlesel bir karaktere sahiptiler. Öyle ki, Kürdistan’ın başkenti olarak kabul edilen Diyarbakır’da Belediye Başkanlığı bile alınmıştı.

12 Eylül Askeri Darbesi gerek Kürtler açısından, gerekse de PKK ve dişer Kürt örgütleri açısından bir milat oldu.

12 Eylül Askeri Darbesi ile birlikte PKK dâhil neredeyse bütün Kürt siyasal hareketi örgütlü olduğu alanları terk etti. PKK dışındaki hareketle Avrupa ülkelerine karargâh kurmayı tercih ederken, PKK, 12 Eylül Cuntası tarafından tutsak edilmeyen az sayıdaki kadrosuyla Kürdistan ve Kürdistan’a komşu coğrafyada kalmayı tercih ederek bir savaş örgütlemeye girişti. 1984 yılındaki Şemdinli ve Eruh baskınlarıyla da savaş ilanını duyurmuş oldu.

PKK, Kürtler arasında pek de sempati gösterilmeyen bir hareket olmasına rağmen, üstelik de devletin Kürtler üzerinde dayanılmaz baskısının olduğu koşullarda Kürt direnişini başlattı. Ağır bedeller ödedi ve zamanla hem Kürt halkının sempatisini kazandı, hem Kürt halkının bir ulus bilinciyle tarih sahnesine çıkmasının yolunu açtı, hem de süreç içerisinde Kürt coğrafyasının bütün hücrelerine nüfuz etmeyi başarabildi.

PKK’nın bu süreci nasıl örgütlediği, bu süreçte neyi doğru neyi yanlış yaptığı, uygulaşış olduğu örgüt içi şiddeti, tasfiyeleri, gerek örgüt içi gerekse de örgüt dışı Kürt muhaliflerine karşı tutumunu bu tartışmanın konusu olmadığından, geçiyoruz. Ve bugüne gelindi.

PKK önderliğindeki savaş ilanından günümüze kadar 25 yılı aşkın bir süre geçti. İmam (PKK) hakkında kim ne derse desin, PKK’nın siyasi ve askeri rehberliğinde ilan edilen bu savaş sayesindedir ki Kürtler, tarihte ilk kez ve Kürdistan’ın bütün parçalarında bir ulus olma bilinciyle örgütlendiler ve harekete geçtiler.

Tabii ki tarihte de Kürt ayaklanmaları olmuştur, ama Kürt halkı tarihte ilk kez bütün bir coğrafyada, üstelik de aşiretlere, sınıf ve inanç farklılıklarına rağmen klasik anlamda bir ulus hareket olarak tarih sahnesine çıkmıştır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu yazının maksadı bir PKK değerlendirmesi ya da eleştirisi olmadığından, bazı noktaların altını çimekle yetiniyor ve geçiyoruz.

Gelelim asıl meseleye. PKK’ya Muhalif Kürt Grupları ve Şahsiyetleri Üzerine

PKK karşıtlığını iki ayrı gruba ayırmak gerekiyor. Bir grupta yer alanlar, geçmişte PKK’lı olanlardan oluşmaktayken, diğer grupta yer alanlar, hiçbir dönem PKK ile bir yakınlıkları olmadığı gibi, kuruluşundan beri PKK karşıtı olanlardan oluşmaktadır.

Her ne kadar her iki kategoride yer alanlar farklı bir tarihe ve çıkış noktalarına sahip olsalar da, bu iki kategoride yer alanların PKK karşıtlıklarını dayandırdıkları ve ürettikleri zemin aynıdır.

Bu ortaklığa rağmen, geçmişte PKK’lı olup da, bugün PKK karşıtı olan şahsiyetler ile en başından beri PKK karşıtı olan Kürt gruplarını ayrı ayrı ele almak gerekiyor.

PKK’dan Kopmuş Şahsiyetler Üzerine

Bu şahsiyetlerin belli başlı olanlarına, özellikle de PKK yöneticiliği yapmış olanlarına bir göz attığımızda karşımıza oldukça ilginç bir tablo çıkmaktadır.

Bu şahsiyetlerin en temel ortak özelliği, PKK saflarında yer aldıkları süre zarfında adı adeta PKK ile özdeş olarak kabul edilen Abdullah Öcalan’a methiyeler dizmiş ve Abdullah Öcalan’ı adeta Kürtlerin yaratıcısı ilan eden kitaplar yazmış olmalarıdır.

Bununla da yetinmemiş, PKK’dan tasfiye edilen ve bu tasfiye sürecinde zora maruz kalan PKK kadrolarının “mahkûm edilmesi” sürecinde adeta birere savcı gibi davranmışlardır.

Mehmet Şener’in tasfiye edilmesi sürecine bile bakılsa, şimdilerde “PKK ve Abdullah Öcalan kurbanı” edasıyla ortalıkta dolaşan şahsiyetlerin Mehmet Şener’in tasfiyesi sürecinde Moskova Duruşmaları’nın ünlü savcısı Vishinsky'nin üniformasını giyindikleri ve Mehmet Şener’in fiziki olarak yok edilmesi sürecini birliğiyle hazırladıkları gayet rahat görülebilir.

Nasıl ki Napolyon, Stalin, Mustafa Kemal, Hitler gibi emekçilerin ve ezilenlerin düşmanı olan diktatörler ya da Lenin gibi tarihin bir başka yanında yer alan şahsiyetler, tek başlarına tarih yapmaya ve toplumun kaderini belirlemeye muktedir değildilerse, Abdullah Öcalan da tek başına Kürtlerin ve PKK’nın kaderini belirleme şansına sahip olamaz.

Şahsiyetler, olsa olsa, sürece egemen olan gücün vücut bulduğu bir sembol olabilirler; bir dönemi sembolize eden bu şahsiyetler, gerek iktidarlarını, gerekse de fiziki varlıklarını ancak ve ancak kendilerine biçilen tarihsel rolü oynadıkları sürece sürdürebilirler. Bireyin tarihteki rolü bundan ibarettir.

PKK’dan koptuktan sonra ‘kurban’ edasıyla ortalıkta dolaşan şahsiyetlerin bir başka ortak özelliği ise, siyasetlerini kendi doğruluklarını ispat etme üzerine inşa etmiş olmalarıdır.

Varsayalım ki bu insanlar haklı ve Öcalan gerçekten de devletin bir ajanı; iyi ama bu kimin için ne ifade eder ki? Birincisi şu nu sorarlar, madem böyle düşünüyorsunuz, neden bunu PKK’dan ayrıldıktan sonra dile getirmeye başladınız? Bu iddiayı sizden önce, daha siz örgütte iken dile getirenler örgütten tasfiye edilirken neredeydiniz? O tarihlerde ulaşamayıp ta sonradan ulaştığınız bilgilere mi ulaştınız?

Bütün bunları da bir kenara bırakalım ve şöyle tartışalım; varsayalım ki korktunuz ve yıllarca sustunuz ve suç ortağı olmayı kabul ettiniz; bu da insana dair bir durumdur ve anlaşılabilir.

Peki, iyi ama Öcalan’ın devlet ajanı olduğunu ya da PKK politikasının devlet tarafından belirlendiğini ispat etmeye endeksli bir davranış siyasi olabilir mi?

Madem PKK önderliğindeki mücadelenin ulusal bir mücadele olmadığını, Kürt ulusal mücadelesinin PKK aracılığıyla tasfiye edilmek istendiğini düşünüyorsunuz; o halde yapılacak şey bellidir. Çıkarsınız ortaya ve “Şu an ki PKK, bizim de kurucusu olduğumuz PKK’nın programına ve stratejisine ihanet içerisindedir, asıl PKK çizgisi budur ve bunu biz sürdürüyoruz”, dersiniz ve doğru PKK çizgisini hayata geçirmek için mücadele edersiniz.

Bunu yapmadığınız sürece, Avrupa ülkelerine yerleşip, sonra da mevcut hareketin felaketinden medet ummak ne devrimci ne de ulusalcı bir anlayış ile açıklanabilir.

Unutmayın ki, Hamas’ı da Mossad kurdurdu, ama bunu fark eden Hamas militanları mücadele alanını terk ederek Hamas’ın felaketini beklemediler. Mücadele içinde Mossad kontrollü liderliği tasfiye ettiler ve Hamas’ı ele geçirerek o coğrafyadaki en tutarlı İsrail karşıtı hareket olarak yeniden örgütlediler.

PKK’dan kopmuş ve kendilerini PKK ya da Öcalan karşıtı bir zeminde var etmeye çalışan şahsiyetlerin, eğer Kürt ulusal kurtuluşu gibi bir dertleri varsa, bu şahsiyetlerinde yapması gereken budur.

Bunu yapmak yerine, Kürtlerin mevcut tek örgütlü yapısının da tasfiye edilmesinden medet ummaya devam edecek olurlarsa, inanıyoruz ki bu şahsiyetlerin tarih karşısındaki suçları, mahkûm etmeye çalıştıkları şu anki PKK önderliğinden daha fazla olacaktır.

Tarih, eğer siz haklıysanız, PKK önderliğini en fazla “işbirlikçi” olmakla suçlayacaktır ama sizi hem uzun yıllar bu “işbirlikçi” önderliğin bir parçası olduğunuz için, hem de kenara çekilerek Kürtlerin felaketinden medet umduğunuz için mahkûm edecektir.

Varsayalım ki siz haklısınız ve sizin iddia ettiğiniz gibi PKK önderlerinden bir kısmı devlet ajanıdır, bir kısmı da, tıpkı bir zamanlar sizin de olduğunuz gibi bu gücün elinde “esir” durumundadır; o halde yapılması gereken nedir?

Yapılması gereken, kenara çekilip karşı tarafın ajan olduğunu ispat etmeye çalışmak mıdır, yoksa devrimci ya da ulusalcı olan politikayı hayata geçirmek için hayata müdahale etmek ve bu mücadele üzerinden mevcut PKK önderliğinin etkisini kırmak mıdır?

PKK’ya Muhalif Kürt Gruplarının Tarz-ı Siyasetleri Üzerine
PKK’ya muhalif hareketlerin birçoğunun ortak özelliği, PKK’dan daha köklü bir geçmişe ve özellikle 1980 öncesi Kürdistan coğrafyasından daha çok kabul görmüş olmalarıdır.

1980 12 Eylül Darbesi öncesi sürece baktığımızda PKK’nın bir siyasal örgüt olarak 2-3 yıllık bir tarihe sahip olduğunu görürüz. Oysa PKK kuruluşunu ilan ettiğinde Kürdistan’ın birçok kentinde örgütlü ve Diyarbakır’ın yanı sıra birçok yerde Belediyeleri elinde bulunduran, silahlı grupları bulunan kitlesel Kürt örgütleri mevcuttur.

Bu durum, 12 Eylül Asker Darbesi’ne kadar da değişmemiştir. 12 Eylül Askeri Darbesi gerek Kürt halkı açısından, gerekse de Kürt örgütleri açısından bir kırılma noktası, adeta bir milattır.

12 Eylül Askeri Darbesi’ne karşı Kürdistan’da hiçbir direniş örgütlenememiş ve Kürdistan’daki bütün örgütler devlet tarafından etkisiz duruma getirilmişlerdir.

Gerek PKK’nın, gerekse de diğer Kürt örgütlerinin kadrolarının en önemli kesimi devlet tarafından esir alınarak zindanlara kapatılmış, ele geçmeyen az sayıdaki militanın önemli bir kısmı ise Avrupa devletlerine sığınmıştır.

1984 yılında PKK önderliğinde başlayan yeni Kürt direnişiyle birlikte, PKK dışındaki Kürt grupları, 1984 yılına kadar savundukları programları hayata geçirmeye dönük bir politik hat oluşturmak yönünde bir çıkış örgütlemek yerine, PKK’nın yenilgisine endeksli bir hat izlemeyi tercih etmiştirler.

1984 yılına kadar gerek PKK’nın, gerekse de PKK dışındaki Kürt örgütlerinin programlarında ulusal kurtuluşçu bir anlayıştan çok sosyalizme dönük bir anlayış egemendi.

1984 yılı sonrası PKK, peyderpey sosyalist söylemi terk edip, programında da sosyalizme dönük bölümleri ayıklayıp, her geçen gün daha ulusalcı bir anlayışa sahip oldukça, PKK dışındaki Kürt örgütleri de daha ulusalcı bir anlayışa yöneldiler.

PKK dışında kalan Kürt örgütleri, bir yandan PKK’nın ayak izlerini takip ederek PKK’nın yaratmış olduğu etkiye ortak olmaya çalışırlarken, bir yandan da PKK’nın yanlışları üzerinden kendi sağlamalarını yapmayı, kendilerinin doğru temsil ettiklerini ispat etmeyi kendi siyasetleri ve stratejileri olarak benimsediler.

Onlara göre PKK’nın yenilgisi onların doğrulanması anlamına gelecekti. Bu, adeta bu hareketlerin programı ve stratejisi oldu.

PKK karşıtı ya da PKK’nın alternatifi olarak tarih sahnesine çıkan her fırsatı kendileri açısından bir şans olarak değerlendirdiler. Kendi içlerinden çıkan muhalifleri sustururlarken, PKK içinden çıkan muhaliflere dergilerinin sayfalarını sonuna kadar açtılar. Güney Kürdistan’da ortaya çıkan Barzani ve Talabani liderliğindeki Kürt oluşumunu büyük bir coşkuyla karşıladılar ve Avrupa ülkelerindeki sürgün hayatlarını valizlere doldurup, Güney Kürdistan’a akın ettiler. Onlara göre Güney’deki oluşum, PKK’nın ‘çanına ot tıkamak’ için tarihi bir fırsattı.

Aradan neredeyse otuz yıl geçti ve beklenen olmadı; PKK yenilmediği gibi, devasa bir güce dönüştü. Buna paralel olarak da PKK dışındaki Kürt örgütleri neredeyse siyaset sahnesinden silinip gittiler.

Eğer beklenen olsaydı ve PKK yenilgiye uğramış olsaydı, o zaman ne olurdu? PKK’nın yenilgisi, diğer Kürt örgütlerinin doğrulanmasına ve PKK’nın yerine bu örgütlerin kendi örgütlü güçlerini ikame etmeleri sonucuna yal açar mıydı?

PKK’nın yenilgisi, Kürt ulusal kurtuluşunun daha ileri bir noktaya sıçramasına yol açar mıydı?

Hayır, tarihin hiçbir döneminde bu hipotezi doğrulayacak bir örnek yoktur. Nasıl ki Rusya’da Bolşevizm’in yenilgisi ya da ihanete uğraması, onu eleştiren ya da mahkûm etmeye çalışan Menşevizm’in ya da Anarşizm’in zaferine yol açmadıysa; aynı şekilde Bolşevizm’in yenilgisi, gerek Sovyetler Birliği işçi sınıfının, gerekse de dünya işçi sınıfının nihai kurtuluşu mücadelesine bir ivme kazandırmadıysa, PKK’nın yenilgisi de ne PKK muhaliflerine ve Kürt ulusal kurtuluşu mücadelesine bir kazanç sağlamazdı.

Aynı şekilde, nasıl ki Stalinzm’in yenilgisi nasıl ki Troçkizm’in önemli bir güç olmasına ve Stalinzm tarafından maniple edilen ve kontrol edilen işçi kitlelerinin Troçkizm’in bayrağı altında dünya devrimi mücadelesi için harekete geçmesine yol açmadıysa, aynı şekilde PKK’nın yenilgisi de Kürt kitlelerinin doğru bir zeminde ve doğru bir önderliğin komutasında yeni bir intifadaya kalkışmasına yol açmazdı.

Egemen olan ideolojik ve politik ve askeri gücün yenilgisinin, muhalif olan gücün zaferine dönüşebilmesi için, öncelikli olarak gerek özne olarak kabul edilen kitlenin yeni bir önderliğin komutasında mücadele etme fikrine ikna olması ve bu azme sahip olması gerekiyor. Bu da yetmez, bunun yanı sıra, muhalif olan gücün de bu mücadeleye önderlik edebilecek bir programa, bir stratejiye ve örgüte sahip olması gerekiyor.

Bu demektir ki, eğer maksat yalnızca ve yalnızca kendi egolarını tatmin etmek ya da kendi çaresizlikleri altında ezilmekten kurtulmak değilse, yalnızca PKK’nın yenilgiye uğramasının PKK muhalifi olan güçlere kazandıracağı bir şey yoktur.

Bir adım daha ileri giderek şunu bile söyleyebiliriz; aslında PKK, programatik ve politik olarak yenilmiş, imha edilmiş bir harekettir. PKK, düşmanı tarafından değil ama kendi kuruluş ilkelerini ve kendisini var eden temel anlayışını inkâr ederek fiilen kendi kendini imha etmiş bir harekettir. PKK, fiziki bir güç olarak her geçen gün büyüyen bir güç olmuştur ama ideolojik, programatik ve politik olarak sürekli bir küçülme yaşamış ve gelinen aşamada gerek kendi dayandığı temel ilkeleri, gerekse de ulusal kurtuluşun olmazsa olmaz ilkelerini neredeyse tamamen reddetmiştir. PKK, artık bir ulus devlet projesine sahip olmadığı gibi, daha düne kadar Kürdistan’ın yeniden sömürgeleştirilmesi olarak kabul ettiği Lozan Antlaşması’nı ve bu Antlaşmanın ürünü olan Türk Cumhuriyeti’ni güçlendirmekten, onu yeniden yaratmaktan söz etmektedir.

Esasen 1978’deki PKK’ da, 1984’deki PKK’da 1990’lı yıllardaki PKK’da iç operasyonlarla tasfiye edilmiştir. Bugün ortalıkta dolaşan PKK, bir başka PKK’dır. Ama bütün bunlara rağmen PKK'nın fiziki olarak imhası, ne PKK muhalifi olan Kürt şahsiyetleri ve siyasetlerinin, ne de Kürt ulusal kurtuluşunun hanesine bir katkı olarak yansımayacaktır.

O halde Ne yapmalı ya da Neyi Yapmamalı?
Tabii ki gerek PKK’dan kopmuş kişiler ve PKK dışındaki Kürt örgütleri PKK’ya karşı da bir ideolojik ve politik bir mücadele yürüteceklerdir. Bu hakkı kimse onların elinden alamayacağı gibi, onlardan da bu haklarını kullanmaktan vazgeçmeleri istenemez. Zaten tartıştığımız husus da bu değil.

Tartıştığımız ve eleştirdiğimiz husus, PKK muhalifi olan Kürt örgütlerinin ve şahsiyetlerinin, alternatif bir program, bir strateji ve siyaset geliştirerek Kürt halkına yeni bir alternatif sunmak yerine; PKK’nın çözülmesini bekleyerek kendilerini temize çekme peşinde olmalarıdır.

Hâlbuki bu çevrelerin yapmaları gereken, bir yandan kendi alternatiflerini ortaya koymak ve bu alternatifi hayata geçirmek için kararlı bir mücadele yürütmek olmalıyken; diğer yandan, düşmanın PKK’ya ve PKK üzerinden Kürt halkının örgütlülüğüne saldırıları karşısında PKK’yı ve PKK üzerinden Kürt halkının örgütlülüğünü savunmak olmalıdır.

Bu çevreler şunu iyi kavramalıdırlar ki, Kürt halkının hali hazırdaki tek örgütlü gücü PKK’dır. PKK’yı tasvip etseler de etmeseler de, PKK, bugün için Kürt halkının biricik örgütlü gücüdür. Eğer bir başka alternatif yaratılmaksızın Kürt halkı PKK’dan da kopacak olursa, bu, Kürt halkı için tam bir kırılma anlamına gelecektir.

Otuz yıllık savaşın en önemli kazanımı, Kürt halkını bir ulus bilinciyle örgütlü bir halk olarak tarih sahnesinde yerini almış olmasıdır. PKK, ister ‘Kürt uyanışının mimarı’ olarak kabul edilsin, isterse de ‘Kürt Ergenekonu’ olarak kabul edilsin; değişmeyen bir gerçek var ki, o da, Kürt halkının tarihte ilk defa bir ulus bilinciyle ayağa kalkmasına yol açmıştır.

Bundan dolayıdır ki gerek Kürt örgütleri, gerekse de PKK’dan kopmuş muhalifler, eğer Kürt halkının mücadelesine bağlı olduklarını düşünüyorlar ise, bu durumda kendi hırslarına ve egolarına gönül indirmekten vazgeçip, PKK muhalifliğini daha doğru bir zeminde yapmayı denemek zorundadırlar.


OW Debug - Notice
Message: Trying to access array offset on value of type null
File: /home/romarekl/public_html/sosyallift.com/ow_plugins/privacy/classes/event_handler.php
Line: 62
Paylaş:

Duvar

Yorum yok
Yorum yapabilmeniz için oturum açmanız gerekiyor

Mesaj

Yazar SEO
Eklendi Haziran 13 '15
blogs+show_all_blogs

Oy

Verdiğin oy:
Toplam: ( 0 skorlar)