OW Debug - Notice
Message: Trying to access array offset on value of type null
File: /home/romarekl/public_html/sosyallift.com/ow_plugins/forum/controllers/topic.php
Line: 136
NEFS-İ MERDİYYE Forum | Sosyallift©
Loading...
 
tr
Yunus Emre
Yunus Emre Mayıs 9 '16

NEFS-İ MERDİYYE

ANLAMI: Kendisinden razı olunan, hoşnud olunan kimsenin nefs mertebesi.

ZİKRİ: Kayyum Kayyum Ya Kayyum

Kayyum isminin kısaca anlamı: Varlığı-Mutlak vücudu ve bekası kendi Zatından olan, bulunduğu hal üzere daim duran ve bütün varklıkları varlığı ile tutan, kendi kendine kaim. Zati Nefsiyle kaim olan ve bu kaimiyetinde hiçbir yere muhtaç olmayan. Her mevcudu Mutlak Zatıyla elinde tutan.

TEVHİD ZİKRİ: lâ ma’bude illallah; lâ ilahe illallah

(Allah’dan başka mabud yoktur) (Mabud ancak Allah’tır)

(Allah’tan başka ilah yoktur) (İlah ancak Allah’tır)

TEVHİD ZİKRİ: lâ zate illallah; lâ ilahe illallah

(Allah’dan başka zat yoktur) (Zat ancak Allah’tır)

(Allah’tan başka ilah yoktur) (İlah ancak Allah’tır)

İDRAK AYETİ: ”Ya eyyetühen nefsül mutmeinnetü. (27)

İrcii ilâ Rabbi ki Radıyeten Merdiyeten (28) (Fecr/27-28)

Mealen: “Ey nefsi mutmainneye eren nefs, sen ondan razı, o da senden razı (merzi) olarak Rabbına dön.”

İDRAK AYETİ: “Fezkürüni ezkürküm, veşkürüli ve lâ tekfüruni” (Bakara/152)

Mealen; “Beni zikredin, bende sizi zikredeyim. Bana şükredin nankörlük etmeyin”

İDRAK AYETİ: “Radiyallahü anhüm ve radu anh” (Maide/119))

Mealen: “Allah onlardan razı, onlarda Allah’tan razı”

İDRAK AYETİ: “Yühübbuhüm ve yuhibbunehû” (Maide/54)

Mealan: “Allah onları sever onlarda O’nu sever”

İDRAK AYETİ: “Eslemtülirabbilalemiyn” (Bakara/131)

Mealen: “Alemlerin Rabbına teslim oldum”

İDRAK AYETİ: “Ve tevekkel alallahi ve kefa billahi vekiyla” (Nisa/81)

Mealen: “Ve Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter”

İDRAK AYETİ: “Hasbünallahü ve ni’mel vekil” (Ali İmran/173)

Mealen: “Allah bana yeter ve ne güzel vekildir”

Nefs-i natıka bu mertebede “Hafi” ismiyle müsemma olur. Ancak nefs-i natıkanın “hafi” sıfatını kazanması için, beş hazret mertebelerindeki aynı ilgili bölümün tahsil edilmesi gerekir.

YAŞANTISI: Nefs-i merdiyye’nin iki yüzü vardır. Biri Radiyeye diğeri Safiyeye bakar. Henüz beşeri benliğinden tam sıyrılamamış olmakla birlikte bu halin sonuna gelmiş sayılır, eski hallerine dönmemeğe çalışır. Rengi siyahtır. Bu makamın anahtarı ve yükselticisi KAYYUM ismidir. Mürşidinin himmeti irşadıdır. TELVİN ve TEMKİN halidir. MEKİN haline ulaşılır.

Bu mertebenin sıfatları: Allah’ın ve Peygamberin ahlakıyla ahlaklanmak, beşeriyetin hakikatini idrak, mahlukata lütuf ile muamele etmek, Allah’a yakınlık, Allah’ı tefekkür ve zikir, Allah’ın nuruyla safa bulmak ve Allah’ın Zatı ile mülaki olmak, eşyanın hakikatini idrak, Allah’a kurbiyet, kadere rıza, marifet elde etme, marifet kesbi, halk ve Hakkın muhabbetini bir arada cem edebilmektir. Bu makamın ehli, Hakk’ı söyler, Hakk’tan işitir. Salik bu makamda ilim ve şevk ile ilgili olduğu için zati sırlarından perdelenirse de bu durumu aşması ve orada takılıp kalmaması gerekir.

“Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız; Peygamber ahlakı ile ahlaklanınız” hadisine uyarak Kur’an ahlakı ile ahlaklanır. “O’nun ahlakı Kur’an ahlakı idi” (Hz. Aişe (ra)) denildiğinden Sünneti Muhammediyeye uymakta büyük özen gösterir.

Rıza mertebesindeki nefs, bütün işlerinde Allah’ın kurallarını ihlasla, içtenlikle uygularsa Cenab-ı Allah’ın lütf ve ihsanı ile Mardiyye makamına yükselir. Kul Cenab-ı Hakk’tan razı olduğu gibi, Allah’da kulundan razı olur. Bu ise büyük mutluluk kaynağıdır. Hak-kul bütünleşme aşamasındadır. Marziyye nefis sahipleri olayları ilahi ilim ile gören, gizli sebepleri ve hikmetleri ve ilahi sırları idrak edebilen yüce nefislerdir, benliklerdir. Sıfatları mutmain ve raziye nefs mertebesinin sıfatları gibidir. Ancak marziyye nefis sahipleri daha derin ilimleri ve kemaldeki üstün vasıfları ile geliştirmişler ve uygulamaktadırlar. Kemal vasıfları yücelmiştir.

Nefsi mardiyye sahibi bütün mevcudiyetiyle Hakkın emrine ram olur, ibadet ve taatte bulunur. İhlasla hizmet görür. Sıdk ve sebat ile istikamet üzere olduğundan Cenab-ı Hakk kendisinden razı olur.

Allahû Teala bu mertebede nefs-i natıkadan razı olduğundan nefsi merdiyye adını almıştır. Peygamber Efendimizin ahlakı ile ahlaklanmaya ve şu ayete mazhar olmaya çalışır:

“Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem/4)

İnsanları kötü ahlak vasıflarından, zulmetten kurtarıp iyi ahlak vasıfları ve nura götürmek amacıyla insanlara meyl ve muhabbet eder. Bu muhabbet Allah için olduğundan makbüldür, övülmüştür. Ancak “insanlara akılları düzeyinde hitap ediniz” hadisi gereğince hareket etmek övülmüştür. İlahi ilimle hallendiğinden, ona göre davranır. Her şeyi yerli yerine koyar, adaletten ayrılmaz. Kerem menbaıdır. Gönül sahibidir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: Rab olarak Allah’a, din olarak İslama, peygamber olarakta Muhammed’e tabi olan kimse imanın tadını tatmıştır” Bu imanı tadış yüzeysel değil, ilmi ve vicdani zevk halindedir.

Bir müminin kalbiyle imanı tadabilmesi için Allah’ın Zat, sıfat ve isim hakikatlerini idrak etmesi gerekmektedir. Bu mertebede de İlmi Tevhidi Zat mertebesini elde etmek, onun karı olacaktır. Bu suretle Kur’anı ve Sünneti iyice anlayıp, idrak etmesi mümkün olacaktır.

Nefsi merdiyye sahipleri zahiren halk, batınen ve kalben Hakk ile olma sırrına eren bahtiyar kimselerdir.

Nefs-i merdiyye sahipleri, “Ey mutmain nefs. Sen ondan razı, O’da senden razı olarak Rabbına dön. Benim kullarım arasına gir ve cennetime dahil ol” hitabını gönülden duyarlar. Bu kimselere gerçekten çok büyük ihsanda bulunulmuştur ve sıradanlıktan tamamen kurtulmuşlardır. YAKIYN nuruyla aydınlanmışlar, Hakkın sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmışlar, bu hal içinde kendilerinden geçmişlerdir.

Halkın, alemin hakikatini idrak etmişler, sadece Rableriyle alışverişe başlamışlardır. Rabları onlara, “Beni zikredin, bende sizi zikredeyim, bana şükredin sakın küfretmeyin”sözleri ile hitap eder. Bu hitap gönül ehli için çok büyük manalar ifade eder.

Bu mertebede “zikir, zakir, mezkur” birlenme yolundadır. “Beni zikr edin” hitabını gönülden duyan salikin onu zikretmemesi diye bir şey düşünülemez. Kayyum ismi ağırlıklı olan bu zikir baştan beri verilen zikirlerle birlikte çekilmeğe devam edilir. Bunların feyz, bereket ve nurlarıyla salik KAYYUM isminin gereği olan “kendi varlığı ile kaim olma” yoluna girer. Ene’sinin, benliğinin ancak Hakk ile kaim olduğunu, Allah’ın Zatı ile mevcud olduğunu, Allah’ın Zatının kayyumiyeti olmazsa kendisinin olmayacağı gerçeğine ulaşır. Allah’ın “külli daim ve baki Zati tecellisi” olmasa kendisinin olamayacağı idrakine varır. Bu “İlahi Zati tecelli” kendisini var etmekte, bu tecelli sayesinde hayatına devam ettiğinin farkına varır. “Zati tecelli” kesilirse kendisinin de yok olacağının idrakine vararak beşeri benlik ve vehmi varlığının büyük bir kısmından kurtulmuş olur.

Hakk’ın rızasını kazanmak, kişinin kendi vehmi varlığından kurtularak, “ene” sinin, benliğinin, varlığının gerçek sahibi olan ilahi varlığa teslim etmesiyle olur. Ene’sinin gerçek sahibini anlar. Kendi enesinin ve alemlerdeki her nefsin gerçek sahibinin Allah olduğunun şuuruna varır. Gerçek mabudun, ibadete layık tek mabudun Allah’ın Zatı olduğunun idrakiyle “Alemlerin Rabbına teslim oldum” (Bakara/131) diyerek kendi varlığını ve alemleri gerçek sahibine teslim eder.

Daha evvelki mertebelerde başlayan teslim hali burada kemalini bulur. Kendisi, Hakk çerçevede sonsuz bir gayret içinde sonucu Hakk’tan bekler ve bilir. “Çık aradan kalsın yaradan” sözüyle ifadesini bulan bu yaşam neticesinde “kul” Rabb’ına elindeki emaneti teslim edince benlik davası ortadan kalkar, emanet sahibine devr edilir. Ancak şahsın kendisi hala dünya yaşamında hayatını sürdürmektedir. İşte burada yaşamını nasıl sürdüreceği sorusu bir anlıkta olsa gündeme gelir. Bu yaşamda “Kur’an ahlakı ile ahlaklanmak” üzere Sünnet-i Muhammedi’yeye bağlı olarak yaşamdır. Artık o kişi Kur’an ve Sünnet ile, büyük titizlikle yaşamına devam eder. Teslim olduğu yüce Zata, güveni tamdır. Bu nedenle: “Allah’a tevekkül ettim vekil olarak Allah yeter” (Nisa/81) ayetini kendine düstur edinir. Her işinden önce ve sonra bu ayeti ve “Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” (Ali İmran/173) diyerek yaşamına devam eder. Bilir ki “Kim Allah’a tevekkül ederse O ona yeter”(Talak/3)

Önceki mertebelerde ki tevekkül hali kemale erer.

Ancak bu tevekkül, Allah’a güvenip dayanma hiçbir şey yapmamak değil her işinde gerekli olan şeyleri yapmak suretiyle sonsuz bir gayret içinde olarak Allah’a tevekkül etmektir. Mevcudları yerli yerince Hakça kullanmaktır.

Üzerimizdeki varlık emanetini Allah’a teslim ederek, Allah’ın istediği kurallarla yaşanması Allah’ın rızasına sebep olur. Emanet gerçek sahibine teslim edilmiş, böylece Allah’da tecellisini her yaptığında nefsinde kendi özelliklerini Kur’an ve Sünnetle kendisine yansıtan bir kul bulur. Böylece kul razı olunmuşlardan yani ehli Merdiyye’den olur ve “Allah onlardan razı ve onlarda Allah’dan razı” (Maide/119) ayeti ile gerçek hali ile yaşama geçmiş olur.

Rivayet edilir ki Hz. Ömer (ra) bu hali yaşayıp idrak ettiğinde meydana gelen hoşluk neticesinde “ene razı ente razı” yani “ben razı, sen razı” diye diye sema etmeye başlamıştır.

“Allah onları sever onlarda O’nu sever” (Maide/54) ayetinde olan ilahi muhabbet, kişiyi O’na doğru yaklaştırır. Daha bir yakından Allah’ı idrak eder ve sever. Bu sevgi ilahi aşk hükmüne ulaşmıştır.

Bu mertebede kişinin kendi benliğinin yani Zat’ının ve alemlerdeki her varlığın zatının Hakk’la kaim olduğunun idrakine varıldığı nefs mertebesidir. Bu suretle kişi kendi zatını alemlerdeki her mevcudun Zatını Allah’ın Zatını birleyip tevhid edecektir. Bu mertebe ilmi tevhidi zat mertebesidir. Tek Mabud olarak Allah’ın Zatını bulma mertebesidir.

Hz. Ali (kv) bu makam için şöyle buyurmuşlardır: “Bu makam Allah’da seyr makamıdır. Bu seyr zatı idrak makamıdır. Bu makamda zat, esma, sıfat, isneyniyet (ikilik) ve ma’iyyet (beraberlik) olmadan tecelli ettiği için söz konusu makama “tecelli-i zat” denmiştir. Yani zati tecellisinin çoğalması, zat hasebiyle değil, tecelliye uğrayan kişi hasebiyledir. Buna göre zat yönüyle, zati tecelliler için çoğalma yoktur. Zira zat bizim için sırf vahdet ve ıtlaktır”

Paylaş: